Sayfalar

14 Ağustos 2010 Cumartesi

JARGON ÇİRKİN

Genel seçim provasına dönüşen referandum mitinglerinde liderler azıttı.Konuşmaların hararetli olmasının yanı sıra hitap şekilleri de çirkinleşti.Muhalefet yapamayan muhalefet partisinin muhalefet yapamayan lideri Kemal Kılıçdaroğlu başa geldiğinden beri sürdürdüğü Recep Bey hitabını kısaltıp Recep'i kullanmaya başladı ki yakında Reco demesi bence muhtemeldir.Erdoğan hakkındaki bir davayı gerekçe göstererek Erdoğana'a 'Kalpazan' bile dedi.O dava üzerinden muhalefetini yap tabi ama bodoslama 'Kalpazan' da denmez.En iyi yöntem imasını yapmaktır.Saygı korunmalı.Bir de havuz problemi var tabi.Ucuz muhalefete bir eklenti sadece.Anlamsız ve boş.Bir ilginçlikte Arınç'tan geldi.Bülent Arınç ekranlara çıkarak Kılıçdaroğlu hakkında 'Bacak kadar boyuyla konuşuyor' diyerek çirkinliğe yeni bir boyut kazandırdı.Bunlar yaşanırken benim hiç beklemediğim bir şey oldu.Kılıçdaroğlunun hitabına uzun süre sessiz kalan Recep Tayyip Erdoğan,Kılıçdaroğluna 'Memur Kemal' demeye başladı.Ne tür bir aşağılamaydı pek anlaşılamadı ama manidardı.Kahve sohbeti havasında geçen mitinglerin yakında haberlerde bol bipli şekillerini de göreceğiz sanırım.Mitinglere RTÜK müdalesi yakın gözüküyor.

HİTLER ve NAZİZM



Dünyanın görüp görebileceği en büyük faşist ve diktatör Adolf Hitler... Avusturya vatandaşı olarak doğan Adolf 13 yaşındayken babasının ölümü üzerine çalışmak zorunda kaldı.İnşaatta işçilik yapmaya başlayan Adolf birkaç yıl sonra annesini de kaybetti.Gençlik yıllarında ressam olma hayaliyle Viyana Güzel Sanatlar Akademisinin sınavına girdi ve başarısız oldu.Okuduğu anti-semitizm(Yahudi Düşmanlığı) içerikli kitaplar sonucunda yahudilerden nefret etmeye başladı.I. Dünya Savaşı'nın başladığı günlerde Viyana'dan Münih'e geldi.Alman ordusunda gönüllü olarak görev aldı.Savaş sonundaki Alman mağlubiyeti sonrasında arkadaşlarının kurduğu Alman İşçi Partisine katıldı.Partinin liderliğine kadar yükseldi.Partinin adını Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi olarak değiştirdi.Taraftarlarına 'Nazi' ismini verdi.Parti için 25 maddelik bir program hazırladı. Bu programın ilk maddesi Almanya'yı Versay'ın ezikliğinden kurtarmaktı. Alman vatandaşlığının yalnız Alman kanını taşıyanlarda olması gerektiği önemli başlıklardan biriydi.Birahane Darbesi adı verilen Münih'te hükümeti devirme girişimi başarısız oldu ve Adolf Hitler 5 yıl hapis cezası aldı.Ancak 1 yıl sonra serbest bırakıldı.Hapisteyken yazdığı 'Kavgam' adlı kitap partinin çalışmlarına yön verdi.1929 Ekonomik Krizini iyi kullanan Adolf seçimlerde ikinci büyük parti oldu.1932'de %37 oy alan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi iktidar oldu.Adolf başa gelir gelmez anayasadaki kişi hak ve özgürlüklerini kaldırdı.Hazırladığı Yetki Kanununu meclisten hileyle geçirerek yürütme ve yasamayı eline geçirdi.Hemen ardından diğer partileri yasakladı. Büyük bir propaganda faaliyeti yürüterek ve olağanüstü hitabet ve ikna kabiliyetini kullanarak bütün Alman halkını Nazi bayrağı altında birleştirdi. Kendisini, Almanların yanılmaz büyük lideri ilan etti ve halkı da buna inandırdı. Bundan sonra Alman halkı ölümüne kadar Hitler'in peşinden gitti.Halka, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtaracağına söz verdi ve bu yolda çalışmalarına başladı.Ülkedeki bütün aksaklıkların nedeni olarak Yahudileri ve çingeneler gibi bazı azınlıkları gösteriyor, Alman ırkının üstün ırk olduğunu söylüyordu. Bütün bir Alman halkını da bunlara inandırmayı başardı ve tarihin en büyük soykırım faaliyetine girişti.Yahudileri toplama kamplarında topladı.Çalışabilecek durumda olanlar ayrıldıktan sonra diğerleri gaz odalarında öldürülüp, fırınlarda yakıldı.Çıkarılan Nürnberg Kanunlarıyla Yahudiler Alman halkından olmayan alt sınıf insanlar olarak nitelendirildi.Evlenmeleri dahi yasaklandı.Çalışma hakları elinden alınan Yahudiler aç susuz bırakılarak ölüme terkedildi.Evleri,sinagogları yakılan yahudilerin kaçmalarına bile izin verilmedi.Adolf Hitler Alman ırkının niteliğini geliştirmek için sakat ve zihinsel engelli Almanları da öldürüyordu.Hitler ordu üzerinde güçlü bir otorite kurarak dünyayı fethetme ideali için Alman ordusunu güçlendirme çalışmalarına hız verdi.Silahlanmayı Versay'ın yasaklarına rağmen tamamlayan Hitler ordusuna taaruz emrini verdi.Dış politikasında saldırgan davranmaya başlayan Hitlerin amacı Büyük Almanya'yı kurmaktı.Bunun için önce Avusturya'yı almalıydı.Avusturya halkı direnişsiz Alman ordusuna teslim oldu.Hitler ayrıca halkın çoğunluğunun Almanca konuştuğu bölgeleri de istiyordu.Belirlediği Çekoslavakya'nın Südet bölgesini almak için Çekoslavakya'ya girdi.Hazır girmişken tüm ülkeyi ele geçirdi.Ardından Polonyayı işgal edildi.Hitler ele geçirdikleri ülkelerde de ölüm kampları kurdu ve soykırıma devam edildi.Yahudilerle beraber savaş esirleri,komünistler ve Nazi düşmanı Almanlar da gaz odalarında öldürüldü.Soykırım konusunda kendini geliştiren Hitler ölüm fabrikaları kurdurdu ve bu fabrikada topladıkları kurbanları en etkili öldürme gazı olan Zyklon B ile 20 dakika can çekiştirerek öldürmeye başladı.Soykırım sonunda 6 milyon yahudinin katledildiği kanıtlandı.Öldürülen yahudilerden sabun yapıldığı bile iddia edildi.Polonya'dan sonra gözünü Sovyetler diken Hitler Sovyet ordusunun taaruzuyla karşılaştı ve geri çekilme başladı.Ele geçirdiği ülkeleri terk eden Alman orduları artık kendi ülkesini bile savunamıyordu.İtilaf devletleri ve Soyvetler Berlin'e kadar geldi.Hitler büyük bir yenilgi aldı.Savaş sonucunda Almanya'nın yenilgisini gören Adolf Hitler ümitsizliğin iyice artması üzerine 30 Nisan 1945'te Berlin'de eşi Eva Braun'la birlikte aynı anda siyanür hapı içip, önce Eva Braun'u sonrada kendisini bir silah vasıtasıyla vurarak intihar etti.42 kez suikat girişiminde bulunulan Hitler kendi canını kendi aldı.Bıraktığı vasiyetinde ülkesinin Yahudilerden ve Komünistleden korunmasını istedi.Berlin'i ele geçiren İtilaflar ve Sovyetler ideoojik meselelerden dolayı Berlin'i bölüştü.Artık Doğu Almanya(sosyalist) ve Batı Almaya(kapitalist) vardı.Batı'nın ekonomik olarak üstün olması sebebiyle Doğu'dan Batı'ya kaçışlar başladı.Buna çözüm arayan Doğu Almanya sınıra duvar örmeye karar verdi.Utanç Duvarı olarak bilinen Berlin Duvarı'nın örülmesiyle Doğu-Batı arasındaki bağlantı kesildi.11 yıl sonra anlamı kalmayan duvar yıkıldı ve bölünmüşlüğün sembolü ortadan kalktı.Bu olaylar Alman halkında derin izler bıraktı.Büyük Almanya'yı kurma hayaliyle halkını peşinden götüren diktatör Alman halkını yerle yeksan etti.

6 Ağustos 2010 Cuma

ANKARA'NIN YAŞ'INA BAK



Ankara'da gerçekleşen Yüksek Askeri Şura (YAŞ) vahim sonuçlar doğurdu.Hükümet-Ordu-Yargı çatışmasının boyutları gözler önüne serildi.Hükümet ve Ordu arasında yaşanan atama krizi ilk değil.Daha önceki hükümetler ve ordu arasında da yaşanmıştır ama bu çok farklı.1 Ağustos'ta başlayan Yüksek Askeri Şura'dan bir hafta önce,ne tesadüftür ki(!),daha önce serbest bırakılan aralarında terfi bekleyen muvazzafların da olduğu Balyoz sanıkları tekrar yargılanmaya başladı.Böylece terfi bekleyen muvazzaflar haklarındaki kanıtlanmamış iddalar sonucunda hükümet tarafınan katledildi.Hükümet,Ordunun direncini kırmayı başararak isteklerini gerçekleştirdi.Bu olayın adı intikamdır.Bilindiği gibi Balyoz Darbe Planının (ki gerçekse) ortaya çıkması ve sanıklarının yargılanması bu darbeyi imkansızlaştırdı.Yani hükümet Balyoz sanığı muvazzıfların terfilerini 'Bunları yüksek makamlara terfi ettirirsem darbe yaparlar.' düşüncesiyle engellemedi.Hükümet inandığı Balyoz iddasındaki muvazzıflardan intikam almak için bu işe kalkıştı.Bir hesaplaşma söz konusuydu.Bu duruma sessiz kalmayan onurlu askerler de oldu.Ordu Balyoz'dan yargılanan Hasan Iğsız'ı Kara Kuvvetleri Komutanlığına atamak istedi.Tabiki hükümet reddetti.Yerine hükümet Atilla Işık'ı önerdi.Ancak Atilla Işık beklenmeyen bir şekilde 'Hasan Iğsız'a haksızlık yapıldığı ve bu makamın kendisinin değil Iğsız'ın hakkı olduğu' anlamına gelen emeklilik isteğini Başbakan'a ileterek silleyi vurdu.Üç günde bitmesi gereken YAŞ hükümetin katkılarıyla krize dönüştü ve 5 günde bitemedi.Kurumları birbiriyle çatıştıran hükümet kendisiyle gurur duymalı.

KATİL VE MAKTUL


Gazeteci...Hukukçu...Aydın...Kalemi kuvvetli bir yazar...Abdi İpekçi...1961 yılında Milliyetin Genel Yayın Yönetmeni oldu.1 Şubat 1979'a kadar da bu görevdeydi.Yazılarında sürekli Atatürkçülüğü, barışı, düşünce özgürlüğünü, ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü savundu.Abdi İpekçi 1 Şubat 1979 gecesi arabasıyla evinin bulunduğu sokağa geldiğinde yavaşladı.Evin yakınında pusu kurmuş olan arabadan inen kişi koşmaya başladı.Arabadan inen kişi 'ailemizin mesihi' Mehmet Ali Ağca'ydı.Arabanın yanına gelerek Abdi İpekçi'ye yakın mesafeden kurşun yağdırdı.Kendisini bekleyen arabaya dönüp hızla uzaklaştı.O gece faşist güçler Abdi İpekçi'yi katletti.Nedeni Fehmi Koru'ya göre İpekçi'nin Türkiye'deki silah kaçakçılığı hakkındaki sırları bilmesiydi.İpekçi'nin son yazısının silah kaçakçılığı üzerine olması iddiayı kuvvetlendirdi.Azmettiricinin Abdullah Çatlı olduğu idda edildi.Ayrıca sonraları Ağca'nın İpekçi'yi öldürürken yalnız olmadığı kurşun sıkanlardan birinin de Oral Çelik olduğu söylendi.Ancak delil yetersizliğinden yargılanamadı.
Mehmet Ali Ağca kişisi üniversite yıllarında azıtmaya başlamıştı.Adı her olaya karışıyordu.En sonunda Milliyet gazetesi başyazarı Abdi İpekçi'ye düzenlenen suikastin tetikçisi oldu.5 ay sonra yakalandı.Maltepe Askeri Cezaevi'ne konuldu.Abdi İpekçi'yi Ağca'ya öldürten grup Ağca'yı cezaevinden kaçırdı.Ağca,hakkında idam cezası verilmesi üzerine Bulgaristan'da bi süre saklandı.Kariyerini ilerletmeye karar veren Ağca adlı faşist bu sefer bireysel takılıp zamanın papasını öldürmeye karar verdi.1981'de Papa II. Jean Paul halkını selamlarken halk arasındaki Ağca uygun an geldiğinde suikastini düzenledi.Ancak başarılı olamadı.Papa yaralanmıştı.Anında yakalanan Ağca kişisi İtalya mahkemesinin kararıyla ömür boyu hapse mahkum oldu.Papa Ağca'yı cezaevinde ziyaret ettikten sonra affettiğini açıkladı.16 yıl İtalya'da hapis yatmasının ardından bu af 2000 yılında İtalya Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı ve Ağca Türkiye'ye iade edildi.Ağca'nın İpekçi cinayetinden aldığı ölüm cezası 1991 yılında yürürlüğe konulan İnfaz Yasası gereği 10 yıl hapse çevrilmişti.Bu ceza üstüne gasp ve soygun suçları eklenmesiyle 36 yıl oldu.Ancak ceza ''Rahşan Affı'' sebebiyle 7 yıla çevrildi.2010'un başında cezasını tamamlayıp yıllardır üstünden çıkarmadığı mavi kazağıyla hapisten çıktı.Hapisten çıkması basın tarafından büyük ilgi gördü.Yaptığı konuşmada kendini 'Mesih' ilan eden Ağca şizofren olduğunu tüm dünyaya kanıtladı.

27 Temmuz 2010 Salı

REFERANDUMUN İÇYÜZÜ


Liderler meydanlarda...Yaklaşan referandum değil de genel seçimmiş gibi bir hava oluştu ülkede.Neyi oyladığı hakkında hiçbir bilgisi olmayan insan sayısı azımsanamayacak kadar fazla.Millet partisinin peşine takılmış o ne derse onu diyor.Açık söyleyeyim benim de fazla bilgim yok ama hayır demek için nedenlerim var.Bu bilgisizlik,partinin peşine takılıp gitme olayı tamamiyle değiştiriyor.Bu referandum bir anayasa oylaması değil güvenoyuna dönüşmüş durumda.Tabloya bir bakalım : Evetçiler;AKP,SP ve BBP.Hayırcılar;CHP,MHP,BDP diye uzayıp gidiyor.Yani AKP ve tabanı evetçi,muhalafet toptan hayırcı.Onlar da bu işin güvenoyu demek olduğunun farkında.Olasılıkları düşündüğümüzde bu referandumda %60 ve üstü oranında hayır çıkarsa AKP'de düşüş,muhalefet partilerinde çıkış gözlemek içten bile değil.Ayrıca Kılıçdaroğlu ile birlikte güçlü bir görüntü çizen CHP için bu sonucun mükemmel olacağı kesin.Tabii bu sonucun tam tersi olması da AKP'yi çoşturur.Sonradan pakette önemli değişiklikler yapıldı.Malum yargıyı avuç içine alma maddelerinin yargı tarafından iptal edilmesi AKP'nin en azından bir emelini engellemiş oldu ki bu iyi bir haber.Liderlerin meydan performansına gelelim:Erdoğan etkilemeyi iyi beceriyor.Kahvehane basarak iki solcuyu katleden,konulduğu cezaevinden firar eden ardından yakalanıp asılan faşist Mustafa Pehlivanoğlu'nun arkasından döktüğü gözyaşları ilginç sahnelerdi.Kılıçdaroğlu etkileme konusunda sınıfta kaldı.Neden hayır dediği belli değil.Aslında bahsettiğim nedenden hayırcı ama somutlaştıramıyor.Kullandıkları 'Hayır da hayır vardır.' sloganı da orjinal değil.Bu slogan 61 Anayasası Referandumu için Adalet Partisi'nin ürettiği bir slogandı.Ucuz muhalafet sözkonusu.MHP de farksız.Hiç etkileyici değil. Yaşamı boyunca görüşünü belli etmemiş topluma mal olmuş sanatçı Barış Manço'nun 'Hayır' parçasını izinsiz kullanmaları da tepkiye neden oldu.Ben bu referandumda %60 ve üstü oranda hayırın duacısı olacam.Bir darbe anayasasının 30 yıldır geçerli olması tabiki de çok acı ama AKP'nin güçlenmesi söz konusuysa 30 yıldır duran anayasanın üç beş sene daha durmasını yeğlerim.Benim de katılacağım ilk demokratik uygulama olan bu referandumda oyum HAYIR.

DARBELER GEÇMİŞİ



Türkiye'de demokrasiye 1923'ten beri dört kere (başarılı olanlar) müdahale edilmiştir.Darbe demokrasinin yüz karasıdır.Bir ülkede demokrasi varsa yani halk iradesi esassa bu iradeye kimse müdahale edemez.Gelgelelim istisnalar kaideye bozmaz.28 Şubat aralarında tek haklı darbedir.Çünkü bu darbedeki amaç laik Türkiye'yi yobazlardan kurtarmaktı.Şimdi bu darbeleri sırasıyla ele alalım:


-60 Darbesi-

Kendisi Türk demokrasinin ilk askeri darbesidir.27 yıllık Chp iktidarının ardından 1950'de partiyle görüşlerinin uyuşmadığını anlayarak kendisine başka parti kuran Adnan Menderes'in Demokrat Partisi iktidara geldi.1960'a kadar iktidarda kalmayı başardı.Dp'nin faaliyetlerinden rahatsız olan 37 subay Milli Birlik Komitesi'ni kurarak darbe için fırsat kollamaya başladı.MBK DP'nin çıkardığı yasalardan ve ülkedeki kardeş kavgası ortamından rahatsız oldu.Ayrıca Menderes'in söylediği iddia edilen orduyu küçük düşürücü açıklamaları iktidarla ordu arasındaki gerilimi arttırdı.DP iktidarı boyunca ülkede bir baskı rejimi bir dikta kuruldu.Üniversiteler baskı altına alındı.Patlak veren öğrenci olayları sonucu öğrencileri kışkırttığı iddiasıyla üniversite hocalarına Menderes'in 'Kara Cübbeliler' demesi olayları tırmandırdı.Ülkedeki bu durumu CHP'ye bağlayan DP,İnönü'ye savaş açtı.İnönü'nün Uşak gezisinde 'iktidarın uşak valisi' içişleri bakanının emriyle geziyi engelledi ve İnönü'nün taşlı saldırıya uğrayarak yaralanmasına neden oldu.28-29 Nisan 1960'da yapılan öğrenci eylemlerinde çatışma çıkması ve bir üniversite öğrencisinin polis kurşunuyla öldürülmesi tahammül sınırlarının aşılmasına neden oldu.Kutuplaşmanın tavan yapmasının ardından 27 Mayıs 1960 sabahı tanklar hareket etti ve Albay Alparslan Türkeş tarafından radyoda okunan ilk bildiri ile harekat bütün Türkiye ve dünyaya ilan edildi.1961 seçimlerine kadar ülkeyi Milli Birlik Komitesi yönetti.27 Mayıs sonrasında Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri ve aralarında Milli Mücadele'nin önemli komutanlarından Ali Fuat Cebesoy'un da olduğu Demokrat Parti milletvekilleri, parti yöneticileri, asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri tutuklanarak Yassıada'ya götürüldü. Burada tutuklulara ağır işkence ve kötü muameleler yapıldığı iddia edildi.Namık Gedik'in intihar ettiği ileri sürüldü.Yassıada davaları 11 ay sürdü.DP hükümetine birçok suçtan dava açıldı.Bu suçlar;anayasayı ihlal,Selanik'te Atatürk'ün evinin bombalanmasının organize edilmesi,Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın yolsuzluğu,radyoyu parti organı haline getirmek suçlarıydı.Bu davaların her birinden tüm DP hükümeti ağır cezalar aldı.Celâl Bayar, Adnan Menderes,Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın da aralarında bulunduğu 15 sanık idam cezası aldı.Sanıklardan Fatin Rüştü Zorlu,Hasan Polatkan ve Adnan Menderes 17 Eylül 1961'de İmralı Adası'nda idam edildi.Diğer idamlar ABD'nin araya girmesiyle hapis cezasına çevrildi.1961'de ordu içinde Milli Birlik Komitesine muhalif olan general ve subaylar Silahlı Kuvvetler Birliği'ni kurdu.Böylece ordu içinde bölünme yaşandı.Hazırlanan 61 Anayasasını halkın iradesine sunuldu ve %60'lık bir oyla anayasa geçti.Siyasiler arasında %40'lık hayır oyu oldukça anlamlı bulundu.İlk kez Sosyal Devlet ilkesi bu anayasa ile ortaya çıktı.61 seçimlerinde 'Menderes'in mirasçıları' olan Adalet Partisi iktidara geldi. Bu seçim "Menderes'in zaferi" olarak nitelendirildi ve ordu durumdan rahatsız oldu.Böylece askeri rejim sona erdi.SKB, seçimlerin millî iradeyi tam olarak yansıtmadığı ve yeni bir darbenin gerektiğini savundu.Yeni darbe hazırlığı yapılırken Cevdet Sunay duruma el koydu ve liderlerle uzlaşma yoluna gidildi.SKB'nın tek şartı Cemal Gürsel'in cumhurbaşkanı seçilmesiydi ve kabul edildi.Tek aday olan Gürsel cumhurbaşkanı seçildi.Daha sonra anayasaya eklenen bir madde ile darbeyi eleştirmenin suç olduğu ilan edilerek darbe meşrulaştırıldı.Türk Silahlı Kuvvetlerince yapılan kansız darbe, genellikle Türkiye dışında ağırlık taşıyan,Türk Silahlı Kuvvetleri'nin apolitik olduğu ve ciddi bir siyasi bunalımda müdahale etmeyeceği yolundaki inanışı yıkmıştır.

-12 Mart Muhtırası-

1960'lı yıllarda Türkiye'de sosyalizm yükseliş içindeydi ve 'Milli Demokratik Devrim' kavramı ortaya çıkmıştı.Buna göre devrim aynen Bolşevik Devrimi gibi olmalıydı.Yani devrim önce darbe sonra işçi sınıfının hakimiyeti şeklinde iki aşamalı gerçekleşmeliydi.Bu kavram özellikle gençler arasında yaygınlık kazandı.İşçi Partisinin önderliğinde Devrimci Gençlik Örgütleri kuruldu.1969'da 76 gençlik örgütü İstanbul'a demirleyen ABD'nin 6. Filosunu protesto etmek için anlaştı.Valilikten izin alındı.Gösteri yapılmadan önceki günlerde Komünizmle Mücadele Derneği uyarılarda bulunarak halkı tepkiye çağırdı.Antikomünist grup gösteri günü ellerinde sopa ve bıçaklarla beklemeye koyuldu.İki grubun karşılaşması sonucu iki devrimci genç bıçaklanarak öldürüldü.Bu olay tarihe 'Kanlı Pazar' olarak geçti.1965'te darbe lideri Cemal Gürsel'in ani ölümünün ardından cumhurbaşkanlığına Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay seçildi.Genelkurmay Başkanlığı'na da Memduh Tağmaç getirildi.Kavgalı iki lider İnönü ve Bayar barıştı.Meclise bir önerge sunularak siyasi hakların iadesi istendi.Bu durumdan hayli rahatsız olan ordu Genelkurmay'da toplanarak Bayar ve arkadaşlarına siyasi haklarının iade edilmemesi için darbe yapmaya karar verdi.CIA'nin Washington'a verdiği bilgiye göre tarih 16 Mayıs'tı.Bunu haber alan Adalet Partisi önderi Süleyman Demirel önergeyi geri çekti ve genel seçime karar verildi.Yapılan seçimlerde Adalet Partisi büyük başarı kazandı ve siyasi hakların iadesi rafa kaldırıldı.1970'te çıkarılan bir yasa ile işçilerin sendika seçme özgürlüğü önemli ölçüde kısıtlandı.Türk-İş ve Disk'ten yasaya tepkiler geldi.15 Haziran 1970'te İstanbul'un çeşitli merkezlerinde yürüyüşlerin düzenlenmesiyle tepki yeni bir evreye girdi.Gösterilere 75.000 işçi katıldı.Bakanlar Kurulu sıkıyönetim ilan etti.Birçok sendika yöneticileri tutuklanarak yargılandı.Kadıköy'de yaşanan olaylarda ölümler yaşandı.Bu karmaşık durumdan ordu çok rahatsızdı.Eğer 12 Mart Muhtırası verilmeseydi gizli askeri cunta 9 Mart'ta darbe yapacaktı.Amaç ulusalcı subayları ikna ederek Milli Demokratik Devrimi gerçekleştirmekti.Ancak haberi MİT'in ele geçirmesi üzerine adı karışanlar emekliye sevkedildi.Orgeneral Memduh Tağmaç'ın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a verdiği 12 Mart Muhtırası TRT radyolarında okunarak ilan edildi.Bu muhtırayla ülkede anarşi,kardeş kavgası,sosyal ve ekonomik huzursuzluğun bulunduğu;Atatürk'ün vasiyeti olan uygarlık seviyesinden sapıldığı;Cumhuriyetin zedelendiği vurgulanarak hükümetin istifa etmemesi durumunda ordunun darbe yapacağı açık şekilde belirtildi.Ordu bir reform hükümeti istiyordu.Bunun için tarafsız bir milletvekili lazımdı.Toplanan meclis Chp Kocaeli Milletvekili Nihat Erim'de karar kıldı.26 Mart günü CHP'den istifa etti. Böylece artık Bağımsız Başbakan olan Erim "partiler üstü reform hükümeti"ni kurdu.Bu dönemde İsrail Başkonsolosu'nun Türkiye Halk Kurtuluş Partisi militanları tarafından kaçırılıp öldürülmesinin ardından sokağa çıkma yasağı ilan edilerek komünist içerikli yayınlar toplatıldı.Deniz Gezmiş ve arkadaşları tutuklandı.TİP ve DİSK kapatıldı.Böylece Nihat Erim kişisinin icraatlarıyla Türkiye'de sosyalizm mücadelesi sağlam bir darbe almış oldu.

-80 Darbesi-

Türk demokrasine askerin üçüncü açık müdahalesidir.12 Eylül 1980 darbesinin nedenleri çeşitlidir.Sağ-sol gerilimi,siyasi cinayetler,Erbakan'ın şeriat propagandası ve ekonomik bunalım başlıcalarıdır.Darbe öncesi yıllarda pek çok insan öldürüldü.Başta Abdi İpekçi olmak üzere İşçi Partisi Adana İl Başkanı,Çukurova Üniversitesi Rektörü,Adana Emniyet Müdürü,Malatya Ülkü Ocakları Başkanı,Adalet Partisi İstanbul Milletvekili,MHP Genel Başkan Yardımcısı,CHP İstanbul Milletvekili gibi birçok siyasi adam katledildi.Sadece siyasilerle yetinilmedi.Vatandaşlar -özellikle öğrenciler- arasında 'Sen sağcısın.' 'Sen solcusun.' şeklinde kıytırıktan cinayetler işleniyordu.Emniyet Teşkilatı bile bölünmüştü.Kendi görüşlerine uygun olanlar kayırılıyor olmayanlar sopayla cezalandırılıyordu.Bütün bunların yanında bir ideoloji peşinde koşan yobaz vardı.Necmettin Erbakan partisi ile birlikte her fırsatta şeriat propagandası yapıyordu.Kendine destekçi de buluyordu maalesef.Darbeden bir hafta önce Konya'da düzenlediği şeriat propagandasına dönüşen Kudüs mitinginin de askerin sabrını taşıran son hamle olduğu bilinir.Düzenlenen mitinge katılan yobazların cübbe,sarık ve üstünde eski alfabeyle 'Şeriat gelecek, vahşet bitecek.Dinsiz devlet, yıkılacak elbet' yazan pankartlarla boy göstermesi amacı ortaya koymaktadır.Bunla beraber 'Yobaz'ın hükümetinin Zafer Bayramında Anıtkabir'de düzenlenen törene ''Karadenizin bir ilinde ölen din adamının cenaze töreni'' bahanesiyle katılmamasının sonucunda 'Yobaz'ın beyin kıvrımları(!) ortaya çıkmıştır.Ülkedeki ekonomik durum da hiç iç açıcı değildi.Bu durumu en iyi özetleyen söz Demirel'in '75 Cent'e muhtacız.' sözüdür.Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün görev süresi dolduğu sırada meclisteki en büyük 2 partinin liderleri Ecevit ile Demirel daha Cumhurbaşkanlığı için aday bile belirlememişlerdi. Son anda adaylar bulundu. Seçimler sırasında hiçbir aday cumhurbaşkanı olmak için yeter oyu alamıyordu. Meclis sayısız oylama yaptı fakat bir türlü yeni cumhurbaşkanı seçilemedi.Daha sonra meclis çatısı altında Bülent Ersoy'un aday gösterilmesi işin ne kadar cıvıdığının kanıtı oldu.Bu olaylar üzerine ordu harekete geçti ve Bayrak Harekatı adlı darbe planına karar kılındı.Darbe tarihi 11 Temmuz 1980'di ancak girişim 2 Temmuz'da Süleyman Demirel hükûmetinin güvenoyu almasıyla ertelendi.Tarihler 12 Eylül 1980'i gösterdiğinde Milli Güvenlik Konseyi, radyodan okunan ilk bildiriye göre ''Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma ve kollama görevini yerine getirerek ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.''Darbenin ardından ülkede 13 sıkıyönetim bölgesi oluşturuldu.Siyasi partilerin faaliyetleri yasaklandı.Polis teşkilatı Jandarma Komutanlığının emrine verildi.TRT ve PTT tecrit edildi.Darbeden bir hafta sonra Kenan Evren kişisi Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu'yu Başbakan olarak görevlendirdi.Darbe sabahı Demirel,Ecevit,Erbakan ve Türkeş'e ortak tebliğ gönderildi.Tebliğde ''TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür.'' yazısıyla beraber sürüldükleri adresler de bulunmaktaydı.Ecevit ve Demirel Gelibolu'ya;Erbakan ve Türkeş Uzunada'ya sürüldü.Darbeden sonra ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ve sol görüşlü Necdet Adalı idam edildi.Tepkiler üzerine 'Asmayalım da besleyelim mi?'' çıkışı yapan Evren kişiliğini ortaya koymuş bulundu.YÖK'ün kurulmasının ardından 71 sol görüşlü üniversite personeli görevden alındı.12 Eylül sonrasında Kürtlerin "Dağ Türkleri" olduğu ilan edildi.Bu cunta yönetiminin skandalı olarak adledildi.Hazırlanan 82 Anayasası yapılan referandum sonucu %82 oyla kabul edildi.Aynı halk oylamasında Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçildi.12 Eylül yönetiminin üyelerine ömür boyu dokunulmazlık verildi.1983'te siyasi partilerin kurulmasına izin verildi.Ancak Adalet Partisinden Süleyman Demirel,Büyük Türkiye Partisinden Hüsamettin Cindoruk,Chp'den Deniz Baykal ve diğerleri Çanakkale Zincirbozan askeri üssünde zorunlu ikamete tabii tutuldu.6 Kasım 1983 seçimlerine 'Yasaklılar' ve 'İcazetliler(ayrıcalık)' katılabildi.'Yasaklılar' katılmasına izin verilmeyen partilerin devamı niteliğinde olan Doğru Yol,Sosyal Demokrasi ve Refah Partisi idi.'İcazetliler' ise MGK'nın katılmasını uygun gördüğü Milliyetçi Parti,Halkçı Parti ve Anavatan Partisi idi.Eski siyasi partilerden hiçbirinin katılamadığı seçimleri Anavatan Partisi kazandı.Turgut Özal başbakan oldu.Mehmet Ali Birand darbede ABD'nin parmağı olduğunu iddia etti ve Amerikan diplomatın ABD'ye ulaştırdığı 'Bizim çocuklar işi bitirdi.' haberinin sesli ve görüntülü kayıtlarını yayınlayarak iddiasını kanıtladı.Seçimlerden bir yıl sonra ülkede sıkıyönetimler kaldırıldı.Şimdi gelelim darbenin sonuçlarına : 500 kişiye idam cezası verildi ve 50'si asıldı.71 bin kişi anayasa ihlalinden yargılandı.100 bin kişi örgüt üyesi olmakla suçlandı.15 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.300 kişi şüpheli şekilde öldü.170 kişinin işkenceden öldüğü belirlendi.Bin film yasaklandı.Birçok öğretmen,öğretim üyesi ve hakimin işine son verildi.400 gazeteci yargılanarak ağır cezalar aldı.3 gazeteci öldürüldü.Gazeteler bir yıl yayınlanamadı.300 kişi cezaevlerinde öldü.100 kişi çatışmada öldü.50 kişi intihar etti.Türk demokrasisinin aldığı en ağır darbe sonucunda sağ görüşlü partiler güçlendi. Sol büyük darbe aldı.Darbenin etkisi 30 yıldır sürmektedir.Ha bu arada,Kenan Evren geber artık be!

-28 Şubat Süreci-

Demokrasiye,halkın idaresine müdahale cumhuriyetin yüz karası bir olaydır ancak müdahale edilecek bir demokrasi kalmaması söz konusuysa yapılan işe hak verilir.12 Eylül sonrası siyasi ortamın etkisi ve komünizmin çökmesiyle sağ partiler güçlendi.1995 seçimlerinde Refah Partisi iktidara gelerek Necmettin Erbakan Başbakan oldu.Seçimden ikinci parti olarak çıkan DYP ile birlikte RefahYol adlı koalisyon hükümeti kuruldu.Seçimden bir yıl sonra Erbakan adlı yobaz kişilik faaliyetlerine başladı.Sırasıyla Mısır,Libya ve Nijerya'yı ziyaret etti. 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta meydana gelen bir trafik kazasında mafya, siyasetçi, polis ilişkileri açığa çıktı. Başbakan Erbakan 'fasa fiso' dedi.Kayseri'nin Refah'lı Belediye Başkanı ''Süslü püslü göründüğüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. Ey Müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. Bu bizim boynumuzun borcudur.'' diyerek 1 yıl hapis yattı. Necmettin Erbakan Başbakanlık Konutu'nda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi.Subaylar toplanarak irtica tehdidini tartıştı.Sincan Belediyesi Kudüs Gecesi düzenledi ve sahneye konulan cihad oyunu basında tepki oluşturdu.Bir hafta sonra Sincan'da askerler tanklarla geçiş yaptı.Deniz Kuvvetleri Komutanı 'irtica, PKK'dan daha tehlikeli' dedi.MGK ''Adam haklı beyler'' diyerek 28 Şubat'ta toplandı.Toplantı sonunda MGK laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı.Erbakan, MGK kararlarını zorla imzaladı.Yargıtay Başsavcısı RP'nin kapatılması için dava açtı.18 Haziran'da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek olduğunu belirtti.(Biz de yedik).Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D hükümetini kurdu.Askerin dolaylı yolla duruma el koymasıyla Türk demokrasisinin ilk post-modern darbesi gerçekleşmiş oldu ve ülke yobazlardan 5 yıllığına da olsa kurtarıldı.

22 Temmuz 2010 Perşembe

KARPUZ KABUĞU VE İNCİR ÇEKİRDEĞİ


Son haberlere göre PKK üç tane Sırp keskin nişancı kiralamış...Emniyet almış istihbaratı...Devlet büyüklerine suikastler düzenlenecekmiş bu keskin nişancılarla.Bu yolla bazıları kendi mezarlarını kazmış oldu galiba.Hatırlanacağı gibi muhalefet partileriyle iktidar arasında magazin vari bir polemik vardı.Başbakan gittiği sınır siperinde güvenlik sebebiyle çömeldi ve nereden saldıracağını bilmeyen muhalefet üçlüsü bunu diline doladı.Hatta 1.80 boyuyla sınır siperinde çömelen Erdoğan'a inat bazı liderler 1.50 boyuyla sınırın bayağı ötesindeki siperde mağrur bir şekilde dik durdu.Ucuz siyaset ve ucuz muhalefet...Bu polemiğin muhalefet üçlüsüne getirisi ne oldu?Sıfır.Getiriyi bıraktım,başta bahsettiğim haberde de görüldüğü gibi inci çekirdeğini doldurmayacak bir polemik eşeğin aklına karpuz kabuğu soktu.Şimdiden geçmiş olsun.

KIBRIS BARIŞ HAREKATI

20 Temmuz 2010...Kıbrıs Harekatının yıldönümü kutlandı geçen gün...Tam 36 sene geçmiş bu haklı harekatımızın üstünden.Bu harekat zamanın Başbakanı Ecevit'in deyişiyle 'Yalnızca Türklere değil,Rumlara da barış getirmek için düzenlendi."Kıbrıs stratejik olarak önemli bir adadır.Bu adanın hakimi yıllarca değişkenlik gösterdi.Kimi zaman Türkler,kimi zaman Rumlar,kimi zaman da İngilizler hakim oldu bu adaya.20. yüzyıl başlarında adaya İngilizler hakimdi.Rum ve Türklerden oluşan ada halkı bağımsızlık mücadelesi vererek İngilizleri çıkardı.1950'lerin sonuna doğru Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla bir ortak devlet kuruldu.Ancak Rumlar bu ortak devlet modeline karşı çıkarak adanın tek hakimi olmak istedi.Rumlar anlaşmaları ve anayasayı hiçe sayarak Türklere saldırılarda bulundu.Kıbrıs'taki Rum milliyetçilerinin adanın yalnızca Rumlara ait olması gerektiğini ileri sürmesi ve bu amaçla Türk kasabalarına baskınlar düzenlemeleri ile birçok Türk kökenli insan katledildi.Rumlar bu mücadelelerine 'Enosis' yani 'yok etme' adını verdi.Kurdukları terör örgütü EOKA ile de 'Enosis'i gerçekleştirmeye başladılar.Tam bir vahşet yaşanıyordu.EOKA Türk köylerini basarak kundaktakinden en yaşlısına kadar birçok Türk'ü katletti.Kıbrıs Türkleri cehennemi yaşıyordu.Türkiye ve Yunanistan arasındaki ipler iyice gerildi.İki ülke savaşın eşiğindeydi.ABD'nin arabuluculuğu sonuç vermedi.15 Temmuz 1974'de Yunanistan'dan darbe haberi geldi.Başpiskopos Makarios'a düzenlenen darbe sonucu iktidara Sampson geldi.Sampson Kıbrıs'ta da hakim olmaya başladı.O günlerde Türk gazetelerinde yayınlanan bir fotoğraf tüm ülkenin sabrını taşırdı.Fotoğrafda bir Türk evini basan EOKA militanlarının banyoya sığınan anne ve küçük çocuklarını katletmesi gözler önüne seriliyordu.Kan dolu küvette cansız yatan bu Türk ailesi bardağı taşıran son damla oldu.Toplanan Milli Güvenlik Kurulu savaş kararı aldı.Birçok Türk genci gönüllü yazıldı ve 20 Temmuz 1974 sabah saat 5.30'da Türk paraşütçüleri Kıbrıs semalarında gözüktü.Askeri Harekat başlamıştı.Türklerde sevinç Rumlarda korku gözleniyordu.Uçaklarımızın bombardımanının ardından saat 8.30'da adaya denizden de çıkarma yapıldı.Bu çıkarma Karaoğlanoğlu Plajı'na yapıldı.Şaşkınlığını üstünden atan Rumlar akşama doğru karşı taaruza geçti.Türk kuvvetleri bir yandan köylerin güvenliğini sağlıyor diğer yandan da şehirleri ele geçiriyordu.Bu arada da Türk kuvvetlerin henüz ulaşamadığı Türk köylerine Rumlar şerefsizce saldırılar düzenledi.22 Temmuz'da Girne ele geçirildi.Lefkoşa'ya paraşütçülerimiz indi.Yunan birliklerinin Türk birliklerine saldırmasıyla savaş tüm adaya yayıldı.Pakistan, Afganistan, İran,Libya ve Suudi Arabistan Türkiye'yi desteklediğini ve yardım edeceği sözünü verdi.Türk müdahalesi sonucu Yunanistan'daki cunta idaresi ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki Nikos Sampson Hükümeti yıkıldı.Türkiye 22 Temmuz 1974'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ateşkes çağrısına uyarak ateşkes ilan etti.Taraflar Cenevre Konferansında anlaşma çabası gösterdi.Cenevre Konferansına katılan Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş anlaşmanın mümkün olmadığı anlamına gelen ''Ayşe Tatile Çıksın." parolasını Başbakan Bülent Ecevit'e bildirdi ve 13 Ağustos'da İkinci Kıbrıs Harekatı başladı.(Ayşe,Turan Güneş'in kızının adıdır.)13 Ağustos'ta Türk birlikleri tekrar ilerlemeye başladı ve 16 Ağustos'ta Lefke ve Magosa'nın kurtarılmasıyla sona eren üç günlük II. Harekatı'nı gerçekleştirdi.Bu sonuçla Türk tarafının sınırları çizildi.Harekat sonunda Türkiye 500 askerini şehit verdi.70 Kıbrıslı Türk asker ve 270 Kıbrıslı Türk şehit oldu.Yunan tarafında 4 bin ölü vardı.BM bu harekat ve sonucu işgal olarak nitelendirdi.Katliamı patlamış mısır ve kolayla izleyen BM sonuca 'İşgal lan bu.' demeyi görev bildi.Kıbrıslı Türkler ise kurtarıcısı olan TSK'ya minnettardı.Kıbrıs Türkleri katliamdan kurtarılmış oldu ve asayiş sağlandı.Birleşmiş Milletler'e göre Kıbrıs Cumhuriyeti hala adanın tek hakimidir yani ortak devlet anlayışı fiilen olmasa da hukuken sürmektedir.BM yayınladığı bildiriyle KKTC'nin hiçbir Birleşmiş Milletler üyesi tarafından tanınmamasını istedi.Günümüzde de KKTC'yi tanıyan tek BM üyesi Türkiye'dir.

16 Temmuz 2010 Cuma

İDEOLOJİK YOKSUNLUK



Türk demokrasisinin saygıdeğer(!) partilerinden bahsedelim.Bu partilerin önemli bir sorunu var: Görüş yoksunluğu.Partiler bir ideoloji savunup peşinden koşmak yerine cahil halkı etnik ayrım yoluyla etkilemeyi seçiyor ve sonuç olarak "Türk olmayanı sevmeyenler" buraya,'hepimiz kardeşiz ne mutlu Türküm diyene' diyenler şuraya,"Kürtler"oraya şeklinde bir bölünmüşlük oluşuyor ki bu bir demokrasinin ne kadar zayıf ve anlaşılmamış olduğunun açık kanıtıdır.Seçmen 'Ben sosyal devlet istiyorum o yüzden oyumu x'e verecem' ya da 'Ben liberal devlet istiyorum bu yüzden oyumu z'ye verecem' diyemiyor bunun yerine 'Ben Aleviyim o yüzden oyumu x'e verecem' ya da 'Ben Kürdüm bu yüzden oyumu z'ye verecem'diyebiliyor.İşte ideolojik yoksunluk. Peki hiç mi yok bu ideolojik partiler demokrasimizde?Sosyalist düzeni savunan partilerimiz var fakat onları yüzdelik dilimlerin altlarında ve virgüllü şekilde görebiliyoruz ancak.Ayrıca bu partilerin üyelerinin faşist ve antisosyalist güçler tarafından geçmişte işkenceyle,kurşunlarla hatta asılarak katledildiğini de bir not olarak ekleyelim.Bir ideolojik partimiz daha var,hatta o parti iktidarda ama o partinin savunduğu ideolojiye bakıldığında yine aynı sonuç ortaya çıkıyor;cumhuriyet yine benimsenmemiş hatta yıkılmak isteniyor.İşte durum bu.Ne kadar güçlü ne kadar yıkılmaz bir demokrasimiz var arkadaş.

13 Temmuz 2010 Salı

CHE GUEVARA ve KÜBA DEVRİMİ


20. yüzyılın komünizm sembolü,sosyalist lider,devrimci gerilla,''doğuştan Kübalı'',doktor beeeyy Ernesto Che Guevara abimiz 1928'de Arjantin'de Latin Amerika'nın kurtuluş ümidi olarak dünyaya geldi.Sol eğilimli üst sınıf bir ailesi vardı abimizin ama asla burjuva değildi.Satranç,şiir,fotoğraf,rugby gibi nerdeyse her türlü yeteneğe sahipti.1948'de Tıp okumaya başladı.5 yıl sonrasını diplomasını alıp doktor oldu.
Tıp okuduğu yıllarda arkadaşıyla beraber hayali olan Latin Amerika gezisini motosiklet eşliğinde gerçekleştirdi.Bu yolculuk sırasında kitlelerin yoksulluğunu, baskıyı ve güçsüzlükleri yakından gözlemleyen ve Marksizm’den etkilenen Guevara, Latin Amerika’daki ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin tek çözümünün devrim olduğu sonucuna vardı.Guevara tıp eğitimi biter bitmez Guatemala'ya gitti.Guetemala'da başta olan Arbenz Guzman'ın sosyalist devrim çabasına katkıda bulunmak istiyordu ama CIA tarafından desteklenen Castillo darbesi gerçekleşti.Arbenz hükümeti ve Guatemala'nın sosyalizm hayali tarih oldu.Bu olayla Guevera ABD'nin emperyalist ve sosyalizm karşıtı olduğunu kavradı ve sosyalizmin ancak silahlı mücadele sonunda elde edilebileceği sonucuna vardı.Guevara her gittiği Latin Amerika ülkesinde halka doktor olarak yardım ediyordu.Gittiği yerlerde çok sevilmesi üzerine Guevara'ya 'dostum' 'birader' 'arkadaşım bi bakcan mı?' anlamlarına gelen Che ünvanı verildi.
Che abimiz 1954'te Meksika'ya geçti.Küba'dan sürgün edilen arkadaşlarının yanına geldi.Mapustan salıverilen Fidel Castro da Meksika'ya gelmişti.Arkadaşı Nico López sayesinde Fidel Castro ile tanıştı.Bütün gece süren ateşli bir sohbetin ardından Guevara Castro’nun, aradığı devrim lideri olduğuna kanaat getirdi.Küba diktatörü Fulgencio Batista’yı devirmek için kurulan ‘’26 Temmuz Hareketi’’ne katıldı. Grubun doktoru olmasına karar verildiyse de hareketin diğer üyeleriyle askerî eğitime katıldı.1956'da gemiyle Küba'ya hareket edildi.Karaya çıkar çıkmaz Batista’nın askerlerinin saldırısına uğrayan ekibin yarısı hemen orada veya yakalandıktan sonra öldürüldü.Kalan 15-20 kişi dağa çıkıp gerilla savaşı başlattı.Grup başta Santa Clara çarpışması olmak üzere (Che'nin komutanlığıyla) başarılı çarpışmalar gerçekleştirdi.Batista rejiminin generalleri isyan lideri Castro ile bir fabrika'da barış pazarlığına girişti.Bunu duyan Batista tabanları yağlayıp kendini Dominik Cumhuriyetinde buldu.Kazanılan zafer sonrası Che 'doğuştan Kübalı' ilan edildi.Devrim sonrası hapishane memuru olup Batista rejiminin memurlarının,komünist karşıtı gizli servis mensuplarının yargılanmasından ve infazından sorumlu oldu.Daha sonra ilginçtir ki,para karşıtı Che abimiz Küba Merkez Bankası başkanı bile olmuştur.Ayrıca Sanayı Bakanlığı da yapmıştır.Daha sonra Guevara Küba'dan, diğer ülkelerdeki devrimci hareketlere yardım etti ama bunların tümü başarısızlıkla sonuçlandı. İlk deneme Panama’da yapılmıştı, sonraki Dominik Cumhuriyeti denemesi de başarısızlıkla sonuçlandı. 1967'de Bolivya'a geçti.Bolivya'da bir devrim gerçekleştirmek için çalışmalara başladı. Bir eğitim kampı kurarak başarılı sayılamayan bir gerilla ordusu oluşturdu.Bolivya ordusu ile yapılan çarpışmalar başarısız oldu.Nedeni,Bolivya ordusunun üstündeki ABD desteği ve askerlerin CIA tarafından eğitilmesiydi.Sonraları kampın yeri bir muhbir tarafından Bolivya ordusuna bildirildikten sonra kamp ordu tafafından kuşatıldı ve Che Guevara abimiz Bolivya ordusunun eline geçti.Ertesi gün kurşuna dizilerek öldürüldü.Cesedi bir küvette basına sergilendikten sonra cesedi subaylar tarafından bilinmeyen bir yere götürüldü.Castro, Guevara'nın öldüğünü kabul ederek tüm Küba'da üç günlük yas ilan etti.Guevara'nın ölümü Latin Amerika'daki ve üçüncü dünya ülkelerindeki sosyalist devrimci hareketlere indirilmiş ağır bir darbe olarak kabul edilir.

SARIGÜL'DEN CHP'YE SÜRPRİZ



Baykal gitti,Kılıçdaroğlu geldi ve Chp'de inanılmaz bir değişim rüzgarı başladı.Başta Kamer Genç ve Rahşan Ecevit olmak üzere küskünler döndü.Sol partilerden Chp'ye tam destek geldi ve son olarak büyük sürpriz gerçekleşti.Geçmiş kurultayda Baykal'dan aldığı yenilgi sonucu partiyi terkedip kendisine yeni bir parti kurarak Chp'ye savaş açan Mustafa Sarıgül kişisi partiyi kapattı ve Chp'nin destekçisi oldu.Sarıgül'ün Türkiye Değişim Partisi Chp'yi tehdit edebilecek bir parti değildi ama oran büyük olmasa da oyları bölmesi büyük sorundu.Ayrıca savaşını bireysele indirerek Baykal karşıtı söylemleri Chp'ye zarar veriyordu.Hatta komplonun Sarıgül tarafından düzenlendiği bile iddaa edildi.Orasını bilmem ama Sarıgül'ün eve dönüşü çok iyi oldu.Kamer Genç ve Rahşan Ecevitle gücüne güç katan Chp,Sarıgül'ün sürpriziyle daha da güçlendi.Böylece soldaki bölünmüşlük Kılıçdaroğlu önderliğinde sona erdi ve sol tek yürek oldu.2011 seçimleri önceki seçimlerden çok değişik olacak gibi gözüküyor.

9 Temmuz 2010 Cuma

KOMÜNİZMİN GEÇMİŞİ BUGÜNÜ

Komünizm,özel mülkiyet yerine ortak mülkiyetin olduğu,sınıfsız toplum amacı taşıyan cart curt...Bunları geçelim.Komünizmin 'Birlik olalım el ele tutuşup bayırdan aşağıya koşalım.' anlayışı ilk topluluğun ortaya çıkmasıyla oluşmuştur.Yani komünizm anlayış olarak,feodal toplumların oluşmasına kadar mevcut olan bir sistemdi.Feodal sistem sonrasında günümüz dünyasının sistemi kapitalizm oluştu.Komünizmin elle tutulur bir yanı kalmadı yani.Komünizm günümüz dünyası için bir ütopya haline geldi.
Komünizm anlayış olarak feodal sisteme kadar mevcuttu ama Bolşevik Devrimine kadar bir siyasi rejim olarak görülmemişti.Komünizmin kurucusu Marx'ın görüşlerini benimseyen Lenin amcamız,Çar'ın yandaşlarının yok edilmesi sonrası haklı devrimini gerçekleştirdi ve komünizm ilk kez siyasi rejim oldu.Lenin amcamız komünizm rejimini aleme reklam yaparak Balkan devletlerini etkisi altına aldı.İkinci Dünya Savaşı'nın kazanılmasından sonra Balkan ülkelerinin çoğu komünist rejime geçti.Lenin'i geç bulup tez kaybeden Rusya'da Stalin'in başa geçmesiyle komünizm darbe aldı.Stalin baskıcı tutumla komünizmi zedeledi.Stalin'in bu artistliği ve rejimin ağzına etmesiyle Sovyet sistemi bozuldu.Yapılan değişiklerle Marksizm'den sapmalar oldu.Bay 'Sol Muhalefet' Troçki ile dalaşması ortamı daha da bozdu.1949'da Mao dayı Çin'de yönetimi ele geçirerek ülkede günümüzde de devam eden bir komünist rejim kurdu.Bu devrim sonrası Sovyetlerle otuz yıllık dostluk anlaşması imzalanmış ve Sovyet Rusya ile Çin kanka olmuştur.1960'lı yıllarda Sovyet Rusya'daki rejimde bizdeki eksen kayması benzeri bir şaft kayması yaşanmasıyla Çin Rusya'yı ezikledi ve Mao kendini ezilmişlerin önderi ilan etti.Anlayacağınız kankalar küsüştü.Çin'deki komünist rejim Maocuların önderliğinde 50 küsür yıldır sürmektedir.Sovyetlerin sonraki zamanlarında başa geçen Gorbaçov Bey ülkedeki çöküşün farkında olarak kontrollü dağılmaya izin verdi.Sovyetler dağıldı ve Sovyet sistem çöktü.Balkan ülkelerindeki komünist rejimler de sona erdi.Komünizm risklidir.İyi yönetilmezse sonuç dikta ve hüsran olur.
Komünizmin temel görüşlerinden biri sömürülme karşıtı olmasıdır.Geçmişte sömürülen Küba, Venezuela, Bolivya, Kuzey Kore, Laos, Vietnam, Moldova ve Nikaragua gibi ülkelerde günümüzde de devam eden komünist rejimler kurulmuştur.Vietnam,Kuzey Kore,Laos gibi ülkeler emperyalist güçlere karşı savaşıp savaşı kazandıktan sonra bu ülkelerde komünist rejim kurulmuştur.Günümüz dünyasında komünizm,ezilmişlerin sömürülmüşlerin ortak rejimidir.Bunun yanı sıra gelişmiş ülkelerin ezilen sömürülen kitlesi işçi sınıfının da ulaşmak istediği tek rejimdir.

TERÖRLE MÜCADELE



Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ,Arena progamına katılarak Uğur Dündar'ın sorularını cevapladı.Terörle mücadele konusunda bir brifing niteliğinde geçen sohbetten önemli bölümler :

- Pkk geçtiğimiz aylarda aldığı ateşkes kararını bozarak eylemsizliğine son verdi.Eylemsizliğe giden bir terör örgütünde lider kadro arasında bölünme yaşanır.Örgütün birliği tehikeye düşer.Bu durum eylemler tırmandırılarak aşılır.Pkk'da bugünlerde bunu yapıyor.

- Pkk'nın tek amacı bu değil.Eylemsizliğin ardından ''Pkk bitme noktasına geldi.'' diye düşünenlere güçlü ve ayakta olduğunu ispatlamaya çalışıyor.Amaçlarını topluma benimsetip amaçlarının gündemde kalmasını istiyorlar.Toplumda baskı ve karamsarlık yaratıp devleti zor durumda bırakarak muhatap alınmak istiyorlar.Ancak şu unutulmamalıdır ki Türk milleti teröristlerle asla pazarlık yapmaz.

- Pkk terörü ülkede 1984 yılında Şemdinli Eruh'ta başladı.Dönemin Başbakanı Özal'ın umurunda olmadı.Tatilinden dönmedi.26 yıldır sürüyor.Bize kimi zaman imalı şekilde ''26 yıldır neden terörü bitiremediniz?'' sorusu soruluyor.Terörle mücadelenin içinde güvenlik boyutu,ekonomik,sosyo-kültürel ve propoganda boyutu vardır.Güvenlik boyutu orduya,diğerleri devlete ve sivil toplum örgütlerine aittir.Tsk 1984'ten 2010'a kadar güvenlik boyutunda 40.000 teröristi etkisiz hale getirdi.Yani Tsk Pkk'yı 26 yıllık sürede tam 5 kere bitirdi ancak bataklık kurutulamadı.

- Terör örgütü çökmemek için üç şeye ihtiyaç duyuyor: Birincisi,insan kaynağı.Örgüte katılımlar devam ettikçe bu kısır döngü devam eder.İkincisi,finans.Örgütün en büyük finans kaynağı uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen gelirdir.Diğer finans kaynaklarıinsan kaçakçılığı ve haraçtr.Finans kaynakları kesilmezse süreç maalesef uzar.Üçüncüsü,güvenli bölge ihtiyacı.Örgüt kendine maalesef yurt içinde ve sınır ülkelerinde güvenli bölgeler buluyor.Kuzey Irak bu konuda örgüte yataklık eden,lojistik destek sağlayan bir ülkedir ve buna engel olamıyorlar.

- ABD ağustos ayında Irak'tan çekildiğinde arkasında Pkk'yı bırakırsa bu hem Irak'ın bütünlüğünü tehlikeye atar hem de Türk-Amerikan ilişkilerini bozar.

- Hükümet yanlısı medyanın ortaya attığı ''50 subay Tsk'dan ayrılıp açılım sürecini engellemek için Pkk birliklerini organize ettiği'' iddası son derece saçma bir iddadır.Bunları iddaa edenler Türk kanı taşıyor olamaz.

Genelkurmay Başkanı Başbuğ bu röportajla Tsk'nın üstüne düşen görevi her zaman en iyi şekilde yaptığını vurgulayarak devletin görevini yerine getirmediğini üstü kapalı olarak belirtti.Yine üstü kapalı olarak devleti Kuzey Irak konusunu çözmesi ve ABD'yi Irak'tan çekilmeden önce operasyona ikna etmesi konusunda uyardı.